O Durakta Suzan’ı
Beklerken
Mevsimlerden kış olmasına
rağmen, hava o günlerde çok da soğuk değildi. İnsanın doğaya
müdahalesi, mevsimlerin olağan gidişatını etkilemekteydi. Bu
serin Perşembe akşam saatlerinde Tarlabaşı’nda bir durakta biri
bordo montlu, diğeri gözlüklü iki adam bekliyorlardı.
Birbirini
tanımayan bu iki kişiden bordo montlu olanı, sigara üstüne
sigara yakıyordu. Sabırsızlığı, sigaradan aldığı her derin
nefeste hissediliyordu. Sanki sigarayı sömüren kendisi değildi,
sigara onu sömürüyordu. Dar alanda ufak voltalar atıyordu. Bazen
sırtını durağın camına dayıyordu. Sürekli hareket halindeydi.
Gözlüklü
olan ise, eline aldığı romanı okumakla meşguldü. Sıfırdan
başlayıp çok zengin olmuş olmuş bir adamın öyküsü
anlatılıyordu romanda. Romana daha yeni başlamış olmasına
rağmen şimdiden altmış beş sayfa okumuştu. Ancak bordo montlu
adamın hareketliliği onu rahatsız etmişti.
Kel
bir adam yaklaştı ve bordo montluya sordu:
-Merhaba.
Suzan geldi mi?
Bordo
montlu adam cevapladı:
-Ben
de Suzan’ı bekliyordum. Bir saattir gelmedi.
Kel
adam şaşırmıştı:
-Nasıl
olur? Gelmesi lazımdı şimdiye kadar.
Gözlüklü
adam bu diyaloga bir anlam verememişti. Şaşkın bakışlarla
konuşulanları dinlemişti. Kel adam ile bordo montlu adam
birbirlerini tanıyorlar mıydı?
İstanbul’u
yaşanmaz kılan trafik çilesi o saatlerde belirgin şekilde
etkisini hissettiriyordu. Bazı şoförler kornaya bastıklarında
trafiğin daha akıcı olacağını düşünüyorlardı. Kaos, bu
şehrin diğer adıydı.
Mavi
gözlü bir bayan durağa yaklaştı ve kel adama doğru yöneldi.
-İyi
akşamlar beyefendi. Suzan geldi mi, bilginiz var mı?
-İnanın
hanımefendi, ben de 15 dakikadır Suzan’ı bekliyorum. Bu arkadaş
da bir saatten uzun süredir bekliyor. Hala Suzan’dan ses seda yok.
-Olacak
iş değil. Daha önce hiç böyle olmamıştı.
-Ben
de sizinle aynı fikirdeyim. Arkadaşa da söyledim. Suzan gelse de
bir an önce gitsek.
-Yolda
başına bir şey mi geldi acaba?
-İnanın,
hiçbir fikrim yok.
Gözlüklü
adamın bu diyalogun ardından şaşkınlığı iyice artmıştı.
Daha fazla kendini tutamadı ve sordu:
-Allah
aşkına! Sabahtan beri bahsettiğiniz Suzan kim? Niye bekliyorsunuz
Suzan’ı?
Mavi
gözlü kadın, bordo montlu adam ve kel adam bakıştılar ama bu
soruya hemen cevap vermediler. Bir süre önlerine baktılar.
Gözlüklü adam sorusu
cevapsız kaldığı için sinirlendi:
-Ne
oldu? Dilinizi mi yuttunuz?
Kel
adam derin bir iç geçirerek konuşmaya başladı:
-Bu
aslında çok hüzünlü bir hikaye. 1970’lerin sonuna doğru
sağ-sol çatışması iyice derinleşmişti. Her gün insanlar
ölüyordu. Sokaklar bile sağcı ve solcu olmak üzere
ayrılmışlardı. Suzan adlı genç kızımız hiçbir akıma mensup
değildi. Okuldan eve, evden okula bir hayatı vardı. Tek hedefi
okuduğu üniversiteyi bitirmekti.
Mavi
gözlü kadın sözü devraldı:
-Ama
nasip olmadı. Karşıt görüşlü iki grup arasındaki arbededen
kaçmak için kendini yola attı. 31S hattı üzerinde çalışan bir
otobüsün altında kaldı. O günden sonra insanlar onun anısını
yaşatmak için bu hat üzerindeki otobüslere Suzan adını
verdiler. Biz Suzan’ı bekliyoruz şu anda. 31S hattı otobüsünü.
Bordo
montlu adam, gözlüklü adamın biraz önce sinirlenmesine sitem
etti:
-Merakınızı
giderebildik mi?
Gözlüklü
adam duydukları karşısında derin bir kedere bürünmüştü:
-Gerçekten
çok hazin bir hikaye. Çok üzüldüm. Siz benim kusuruma bakmayın.
Allah rahmet eylesin.
Durakta
bekleyenler hep bir ağızdan:
-Amin,
dedi.
Bu
esnada 31S otobüsü durağa yanaştı. Yolcular bindiler. Gözlüklü
adam tek başına düşüncelere daldı.
Yorumlar