Kayıtlar

2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
Bir Önerim Var Ziya üniversiteden mezun olmuş, askerlik görevini yerine getirmiş genç bir mühendis idi. Ailesine külfet olmamak için, üniversite hayatı boyunca çeşitli işlerde çalışarak kendi cep harçlığını çıkarmıştı. Şu dönemde ise, öğrenim hayatı boyunca hayalini kurduğu işi arıyordu. Ancak piyasalardaki durgunluk, arzu ettiği işi bulması önünde engel teşkil ediyordu. Şimdilik geçici bir işte çalışıyordu: Bir restoranda garsondu. İşe başlayalı uzun süre olmamıştı. -Yavrum, ben kurban olurum sana. İşi kavradın bir haftada. Aslanlar gibi çalışıyor, benim evladım. Bak, şu poşete atlet koydum. Çok terlersen, değiştirirsin. -Duanı eksik etme, ana. -Tamam, arabayı dikkatli kullan, yavrum. -Tamam, ana. -Allah işini gücünü rast getirsin. Ziya, dışarıdan bakıldığında hizmette kusur etmiyordu. Müşterilerden yana bir şikayet gelmemişti. Bu sıcak ve nemli pazar öğlen saatinde var gücüyle çalışıyordu. O esnada genç bir çift içeri girdi. -Buyurun efendim, hoş geldin
O Durakta Suzan’ı Beklerken Mevsimlerden kış olmasına rağmen, hava o günlerde çok da soğuk değildi. İnsanın doğaya müdahalesi, mevsimlerin olağan gidişatını etkilemekteydi. Bu serin Perşembe akşam saatlerinde Tarlabaşı’nda bir durakta biri bordo montlu, diğeri gözlüklü iki adam bekliyorlardı. Birbirini tanımayan bu iki kişiden bordo montlu olanı, sigara üstüne sigara yakıyordu. Sabırsızlığı, sigaradan aldığı her derin nefeste hissediliyordu. Sanki sigarayı sömüren kendisi değildi, sigara onu sömürüyordu. Dar alanda ufak voltalar atıyordu. Bazen sırtını durağın camına dayıyordu. Sürekli hareket halindeydi. Gözlüklü olan ise, eline aldığı romanı okumakla meşguldü. Sıfırdan başlayıp çok zengin olmuş olmuş bir adamın öyküsü anlatılıyordu romanda. Romana daha yeni başlamış olmasına rağmen şimdiden altmış beş sayfa okumuştu. Ancak bordo montlu adamın hareketliliği onu rahatsız etmişti. Kel bir adam yaklaştı ve bordo montluya sordu: -Merhaba. Suzan geldi mi? Bor
 ‘ Tokat’ bir şehir ismi değildir Mesut ile Nuri’nin tanışmalarının üzerinden henüz üç ay bile geçmemişti. Ama çok iyi anlaşıyorlardı. Birlikte zaman geçirmekten büyük keyif alıyorlardı. Mesut, Nuri ile her zaman buluşmayı tercih ettikleri mekana varmıştı. Gün içinde kendisine sorsalar, bu akşam için fazla kalabalık olmayan bir ortam tercih ederdi. Tam da istediği gibi, mekan kalabalık değildi. Mekanın müdavimleri olmuşlardı. Çünkü yemekler kaliteli, hizmet kusursuz, fiyatlar uygun idi. Mesut, cam kenarında bir masaya geçti. Mekanın katlanır camları sonuna kadar açıktı. Bu sıcak yaz akşamında harika bir esinti ortamı serinletiyordu. Mesut’un gözlerinin içi gülüyordu. Yüzünde bir tebessüm vardı. Garson yanaştı: -Bir isteğiniz, arzunuz var mı, efendim? -Arkadaşımı bekliyorum. Yemek yiyeceğiz beraber. Bir kadeh Öküzgözü alabilirim, şimdilik. -Tabi, derhal efendim. Mesut tırnaklarını yemeye başlamıştı. Ne zaman heyecanlansa tırnaklarını kemirirdi. Mesut, Nuri’nin aksi
Talih Gazı Gülseren elini burnuna götürdü ve burun deliklerini kapattı. Yanında yatan kocasına seslendi ama kocası duymadı. Bu defa sesini yükseltti: -Murtaza yine salmışsın. Senin kahrını çekmekten bıktım. Kumarın ayrı dert, içkin ayrı dert, karı-kıza mangır yedirmen ayrı dert. Kaç defa boynuzladın beni! Allah canını alsın, beni de kurtarsın! Murtaza araya girmese, Gülseren sabaha kadar konuşabilirdi: -Daha geçen gün sana gümüş kolye aldım. Ne kadar nankörsün. Sakin ve sabırlı bir insan olan Gülseren bu sözler üzerine çıldırdı. Yataktan kalkarak odanın ışığını açtı. Odada bulduğu ne kadar eşya varsa çığlıklar eşliğinde Murtaza’nın üzerine attı. Cinnet geçiriyordu. Nefes nefese kalmıştı. Bir yandan gözyaşı döküyordu. Murtaza ise donakalmıştı. -Seni artık bu evde istemiyorum. Bana acıdan başka bir şey vermedin. Yedi senedir gün yüzü göstermedin. Emeklerimin karşılığı hep keder oldu. Buraya kadar! Yarın bir avukat bulup boşanma davası açacağı
Şafak Vakti Geldi Sağa döndü olmadı, sola döndü olmadı. Recep’i bir türlü uyku tutmadı. Son dönemde uykusuzluktan muzdaripti. Geceleri yatakta kıvranıyordu. Gündüz saatlerinde ise, uykusunu tam olarak alamadığı için halsiz ve yorgun hissediyordu. Duvardaki postere dikti gözlerini. Gecenin karanlığında posterdeki yarı çıplak kadının vücut hatları belli belirsiz seçiliyordu. Dönemin popüler sinema oyuncularından biriydi bu kadın. Arkadaşları bu postere hayran kalmışlardı. Görenler sahiplenmek için can atıyorlardı ama o buna sıcak bakmıyordu. Vicdanı rahat değildi. Belki de bu yüzden uyuyamıyordu. Geçmiş yakasına yapışmış, zayıf bedenini sürekli silkeliyordu. Düşünmekten bitap düşmüştü. Hafızasındaki kendisine acı veren anıları sildirme imkanı olsa, sahip olduğu ne varsa bu uğurda hiç düşünmeden harcardı. Gündüz saatlerinde ise insanlarla temas halinde olduğu için düşünceler zihnini o kadar meşgul etmiyordu. Sohbet etmek iyi geliyordu. Kendisinden uzakla